15 Ocak 2012 Pazar

yalan dünya, kanal d

kanal d'yi seviyorum. bir işin tekrarını tez zamanda vermesi harika. cuma akşamı izlemeyi çok istememe rağmen kaçırmıştım yalan dünya'yı. tahmin ettiğim gibi kanal d çok izlenen işlerinden biri olan keşanlı'nın arkasından cumartesi akşamı tekrarını yayınlandı yalan dünya'nın. ne zamandır izlemek istediğim keşanlı nın da bir bölümünü izleyebildim yalan dünyayı beklerken. o da artık başka bir yazının konusu.
gelelim yalan dünya'ya. bu dizi için korkularım olduğunu söyleyerek işe başlamak istiyorum. malum kanal d de sitcomlar pek uzun soluklu olmaz. umarım yalan dünya bunu kıran işlerden bir olur.
ilk bölümü itibari ile yalan dünya pek de cihangiri anlatmıyor. uzun zaman cihangir de vakit geçiren insanlar bunun ayırdına varmıştır zaten. cihangir'in ruhunu pek hissetmedim. izlediğimiz, daha çok dizi sektörünün karikatürize edilmiş haliydi. komedi bu kadar gerçekten uzak olmalı mı , bu bir soru işareti. bir kere bir dönem deliler gibi televizyonu istila eden ağa dizileri şimdi tektük karşımıza çıkmakta. üzerine yapılacak esprilerde yeteri kadar sömürülmüş. bir de sen böylesine boku çıkmış bir malzemeyi abartıp herkesin silahlar çıkartması ile falan bir akasya durağı komedisine çeviriyorsun. oyuncuların konumlandırılmalarına bakarsak dizi seti yani çalışma alanı avrupa yakasındaki dergi gibi dizinin bel kemiklerinden biri olacak ama inandırıcılıktan yoksun, fazla abartılmış, skeçvari. sanırım bu yüzden dizinin ilk yarısı diyebileceğim bölümün sıkıcı bir havası vardı.
bu noktada şunu da söylemek lazım dizinin bir çok kişisi tiplemenin ötesine geçememiş karakter olamamış. bu sebeple ağa dizisinin başrol karakterinin, yönetmenin, olgun şimşek in oyuncu ikizinin devamlı rol olamalarından dolayı ilerleyen bölümlerde hikayelerinin ne olacağinı merak ediyorum.
gelelim ev hayatına. olgun şimşek gibi başarılı bir oyuncuya daha önce bir milyon kez yazılmış bir hikaye ve karakter vermek, neredeyse dizinin tüm komedisini üzerine yıkmak biraz fazla olmuş. olgun şimşek in mükemmel oyunculuğuna rağmen bu tarz -anadolunun bağrından kopup istanbul da kendi dünyasını kurmuş ama hala anadolu lu, karısını pavyon güzeliyle aldatan kendince kurnaz çıkarcı karakter - karakterler o kadar çok yapıldı ki, komedisi o kadar kullanıldı ki ne yapsa yeni olmayacak. karakterin komedisi iste bu sebeplerden dolayı sadece bir yerde çıkıyor, o da oğluyla olduğu sahnelerde. çünkü izleyici olarak bir tek bu tarz bir karakterin oğul gibi garip bir karakterle komedisini izlemedik. yine irem sak ın muhteşem performansına, olgun şimşek in muhteşem performansına rağmen bulamıyorum ben komedisini, o kadar çok bunu izlemişim ki, geçmiyor artık.
hasibe eren'in oynadığı karakter var mı hala? yani dernek üyesi ev hanımı. bu karakter devşirilmedi mi hala? benim bildiğim onlar artık blogların yemek yazarları oldu, kurabiye süslemeyi öğrenip butik pastane açıyorlar. hiç olmadı ak parti kadın kollarındalar. kaldı mı dernek üyesi sonradan görme?
beyaz ın oyunculuğu konusunda çok yazılmış çizilmiş. bana kalırsa ne eksik ne fazla. zaten yakışıklı, nişanlısından ve ev hayatından memnun olmayan ama ailesiyle yaşayıp onlarla çalışan özelliksiz bir karakter. dizideki karakteri komedi unsuru değil, romantizm unsuru o yüzden fazla bir şeyde beklememek lazım. ama avrupa yakası'ndaki ata demirer'in doldurduğu (başlarda ve sonlarda) komedyen sıfatını doldurması bekleniyorsa bu yanlış olur. sanmıyorum böyle bir hedef olduğunu da.
evin annesi ve babası ise ilk bölüm itibari ile çok genel özellikleri ile sunuldu. orta sınıf zengini bir aile. ataerkil bir yapı, çakal oğlunun her dediğine inanan, oyuncuların marjinal hayatını hayatlarına bulaştırmak istemeyen muhafazakar bir baba. sürekli tv izleyen bir aile. şimdi burada bir duralım. sürekli tv başında gördüğümüz bu aile hadi yeni komşuları ünlü değil diye tanımıyor da ülkenin genç starı diye bize tanıtılan sarp apak'ın oynadığı karakteri nasıl tanımıyor tepki vermiyor bölüm sonundaki terasta kahvaltı sahnesinde anlamak güç. bir de bu tarz muhafazakar ailelerde genelde tanınmamış oyunculara karşı ters olan tavır, ünlü tanınmış insanlara karşı hayranlığa ve gereksiz ilgiye bırakır yerini. ama ailede tık yok, sarp apak'ın röportajında bile kıvanç tatlıtuğ gibi birini oynuyorum dediği karaktere. şaştım.
burada belirtmeden geçemeyeceğim, kostüm anne ve babanın kıyafetleri konusunda çok başarılı. tam olması gerektiği gibi. cihangir den 2 daire alacak paraları olsa da bu tarz insanlar eski mahallelerinin semt pazarından alışveriş yapar. özellikle babanın giydiği kazaklardaki dikkat, özen çok başarılı. keşke aynı özen hava şartlarının ne olduğunu izleyicinin de anlamasını sağlayacak şekilde de gösterilseydi. gülse birsel in oynadığı karakter kısa kollularla gezerken diğer bir çok karakter kazakla. bir gün önce üzerindeki kabana rağmen soğuktan donduğunu iddia ederek çekimlerde içeri girmek için ısrar eden kızımız, bir gün sonra yazlık kostümüyle dans ediyor sokaklarda. donarsın cihangir ayazında, zatüre olur yataklara düşersin.
gelelim üç başarılı karaktere. nurhayat, orçun ve açılay. bir kere bu üç karakterde yeni ve farklı karakterler. nurhayat'ın insanı hipnotize eden hızlı ve boş konuşması, orçun'un empatiden yoksun sülük formundaki yaşamı, tripleri, saçları ve tabii ki kendini oyunculuğa fazlasıyla kaptırmış tek gerçek cihangir karakteri açılay.
kardeş karakterinin işlevini çözemedim açıkçası. işlevini bırak özelliklerini bile çözemedim. boş işe yaramaz sülük desem, baya gitti anneannenin şekerliğiyle eve eşya meşya aldı, ayrıca bunun için orçun var ne gerek var bir de kardeşe. boş beleşçi, çıkarcı desem madem parayı kırdı şekerlikle niye eve eşya alsın kendine yarar bir şey yapar. komik desem değil. ablaya sırtını dayıyor falan da ne işe yarayacak bu karakter hikayede. yani tıpkı füsün demirel de olduğu gibi öner erkan içinde çok hafif kalmış yazılan rol. gelecek bölümleri beklemek lazım muhteşem oyunculuklarını sergilemelerini görebilmek için. çünkü öner erkan gibi özellikle üsküdar'a giderken ile kendi kitlesini yaratmış bir oyuncuya, yok ünlü erkek oyuncunun liseden arkadaşıymış, yok ekmekarası yerken metresiyle ev sahibini görmüşmüş gibi olaylar arası bağlayıcı ne idüğü belirsiz bir karakter vermek pek akıllıca değil.
sarp apak ın canlandırdığı içi boş ünlü oyuncu karakteri ise içimi baymaktan öteye gidemiyor. lütfen artık, zengin ama yalnız, mutsuz klişesini bırakalım. biz izleyici olarak bıktık. bu kadar ünlü zengin adam otelde her gece kalacak parası var bunların yanına taşınıyor. peki. buna siz inanıyorsanız bizde izleyici olarak inanacağız el mahkum.
gülse birsel, avrupa yakasındaki aslının biraz yumuşak başlısını oynayarak bizi avrupa yakasında hissettirdi açıkçası. yazar olarak avrupa yakasından farklı olarak bu sefer çok tiple işe başlamış. avrupa yakası çekirdek bir kadro ile başlamış, her sezon eklenen karakterlerle gelişmiş, değişmişti. yalan dünya ise o kadar kalabalık ki, izleyici olarak ben bu kadar iyi oyuncunun tadına varabileceğimiz hikayelerin her bölüm paylarına düşüp düşmeyeceğinin merakı içerisindeyim.
dizinin ikinci yarısı diyebileceğimiz son bir saati olayların artması ile kendini izlettirdi ve gelecek bölümlere dair umut verdi.
sonuçta biz türk izleyicisi olarak biliyoruz ki, daha oturacak bu dizi, geleceği parlak. bir kerede ilk bölümden otursa, bir kere.
son olarak dizinin en başarılı hareketi, en azından tekrar bölüm boyunca benim gördüğüm köşede sürekli twitter adresinin göze sokuluyor olmasıydı. eee ne de olsa kitleler artık twitterla yönlendiriliyor, bundan daha doğru bir hareket olamazdı.
saygılar...